12 Ekim 2007 Cuma

Believing is Just The Beginning

Peter Pan’den daha çok Tinkerbell’i sevmeme sebep olan ve belki de aynı sebeplerden Severus Snape’e de başından beri inanmama sebep olan açıklanamaz şeyler… Öyle şeyler ki , çocuksu bir heyecan ve açıklanamazlıkla neden bahsettiğimi anlayanlar, anlayamayanlardan hep bir adım ileride olacaklar ömür boyunca… O bir adım koskocaman kahkahalar da yerleştirir dudaklara, derin hüzünlü bakışlar da gözlere…
ama aklınıza şekerli ılık sütler gelmiyorsa yatmadan önce içtiğiniz, ya da dedenizin doldurduğu çayın bardağını devirdim diye ağlamamışsanız hiç biriniz, neden gecenin bir yarısı Ölüm Yadigarlarını bitirir bitirmez saçma sapan bu sözcükleri kusmak isteyişimi anlayamazınız herhalde…
Severus Snape…. :)

TheTinkerbell

29 Haziran 2007 Cuma

Yerçekimli Karanfil

pay edilenler, kendinden gönlünden olunca, elden ele gezen bir karanfilin varlığından haberdar olunca, insan nice karanfilleri koyduktan sonra ötekinin yoluna, bekliyor ister istemez, o elden ele dolaşan ne vakit gelip beni de bulacak diye…
The Thinkerbell

biliyor musun az az yasiyorsun icimde
oysa ki seninle guzel olmak var
ornegin raki iciyoruz, icimize bir karanfil dusuyor gibi
bir agac isliyor tikir tikir yanimizda
midemdi aklimdi su kadarcik kaliyor.
sen o karanfile egilimlisin, alip sana veriyorum iste
sen de bir baskasina veriyorsun daha guzel
o baskasi yok mu bir yanindakine veriyor
derken karanfil elden ele.

goruyorsun ya bir sevdayi buyutuyoruz seninle
sana deginiyorum, sana isiniyorum, bu o degil
bak nasil, beyaza keser gibisine yedi renk
birlesiyoruz sessizce.


Edip Cansever




27 Mayıs 2007 Pazar

Yazık


Korkularımızdan kaçışlarımız hepimizin başka türlü… Can acısıyla baş edişlerimiz… Sevişlerimiz… Benim mesela sevesim gelir birini… Bırakmaz o kişi ki onu seveyim… Yapacak bir şey yok tabii… Sadece bunun böyle olduğunu, oluyor olduğunu, olacak olduğunu gösteriyor hayat gün be gün ve ben de yavaş yavaş bu sebepten bükülen dudağımı, büzüşen alt çenemi, yaşaran gözlerimi toparlamayı öğreniyorum… Bir gün gelecek, hiç durmamacasına dans etmeye başlayacağım, hiç susmamacasına gülmeye, hiç varolmamışcasına yok oluşumu izleyecek insanlar yüzlerinde bir gülümseme ile… Onlar artık iyiyim, mutluyum zannederek adıma mutlu olurlarken, ben çoktan gitmiş olacağım… Belki o zaman bu sevesim gelen sessiz, utangaç, bana yüz çeviren adamlar- bir elin parmağı kadar bile değiller- bir başkasına izin vermeyi öğrenmiş olurlar… Kapılarını az aralar, ceplerindeki duvarları bir daha geçmeyecekleri bir sokakta yere atarlar… İstemeden, fark etmeden … Ne yazık!  

The Thinkerbell

7 Nisan 2007 Cumartesi

Kings Of Convenience / Know How

Şimdi böyle Ortaköy taraflarında bir evdesiniz, eski bir bina… Pencerelerin pervazları ahşaptan, dar duvar boyu… 

Akşam üzeri bu şarkıyı dinliyorsunuz evde yalnızsınız, elinizde bir kadeh kırmızı şarap ve üzerinizde tiril tiril uzun bir etek, üzerinde askılı badiniz... Esintili bu bahar akşamında almışınız üzerinize şalınızı, pencerenin kenarına yerleştirdiğiniz kırmızı berjer koltuğa oturup şehir manzarasını izliyorsunuz efenim…
Günlerden cuma...
Dışarıda birileri bi yerlere yetişmeye çalışıyor, biliyorsunuz, trafik keşmekeş… 
Duymasanız da biliyorsunuz ki korna sesleri yankılanmakta.. 
Gülüyorsunuz içinizden ’ Koşturun siz koşturun daha !!! Hıh! :) ’ die…

The Thinkerbell