7 Mart 2011 Pazartesi

Ben Şahsen Bizzat Kendim

Kendi kendimle konuşmak, aslında en sevdiğim eylemlerden biri sayılmaz. Kendi kendime düşünebiliyor olmak yeterli. Yani anlayacağınız aslen ben, benden ötesi ile konuşmak isterim. Sonra paylaşmak isterim. İsterim ama! Ciddi, ciddi. İnsanın istemesinin sınırı yoktur derler; benim var. Ben güzel bir balık ızgarayı, beyaz şarap eşliğinde birlikte ancak belirli şartlar altında yemek isterim. Sessizliği belirli şartlar altında isterim. Örneğin bir odada 5 kişi, sessiz sakin oturuyorlarsa,ve her birinin neden böyle olduğu ile ilgili bir fikri yoksa, ben öyle huzuru istemem. Kendimi Sims 2'deki simülasyonlara benzetirim. İki kişi eğer aralarında belirli bir mesafe varsa, sessiz kalabilirler. İki kişi artık birbirlerine her konuda güveniyor, birbirlerini oldukları gibi kabul ediyorlarsa sessiz kalabilirler. İki kişi eğer ne gereğince uzak, ne yeterince yakın değillerken sessizlik bana çekilmez gelir. Söylenene cevap alamamak da öyle. Çünkü kurarım, sorarım, olasılık hesabı yaparım. Kendimi durduramam. Gürültülüyümdür. Suspusların yanında kendimi kusurlu sanırım. Kendimi kusurlu sandırdıkları için hırslanırım, sinirlenirim. Bilirim herkes benim gibi değildir; herkes karşısındakinin nasıl hissedebiliyor olacağını hesaba katarak eylem sergilemez. Gözegörünürün arkasındaki apaçıklığı herkesin aklı, hafsalısı almaz. Yazıktır.O nedenle de bu sefer sinirlenişime sinirlenirim. Hesapsız olduğu için insanlara kızamam. Yalnızlaşırım. İşin kötü tarafı düşünceliliğim, birini pek bir sevene kadardır. Ben birini pek bir sevince, gerisini hiç düşünmem. Karşımdaki ne düşünür, ne hisseder, ne farz eder hesap etmeden içimden geldiği gibi davranırım. Sevmeye çok neden aramam. Çok sevdiğimde noldu, pek anlamam. Heyecanlı, coşkulu, paylaşımcıyımdır. İnsanlar bazen bu sebepten benden korkarlar.Olur, olmaz şeyler zanneder; benden geri çekilirler...Üzülürüm. Bazen kendi kendime gülerim, çünkü hava güzel kokar. Sokakta oyun oynayan çocuklar bana gülümser. Bir uçak havalanırken, İstanbul'a bakıyorumdur. Michael Jackson dinliyorumdur. Kendi kendime gülerim. Beni deli zanneden, şüpheyle bakan insandan korkarım.Çünkü yaşlısından, gencine, doğudan, batıya bir çok insan görmüşümdür; gülümseyişime güvenen. Gülümseyişime şüphe ile yaklaşanın kendi ile kavgası olduğuna inanırım. Güzel bir manzara karşında kitap okunup, müzik dinlenebilirken, bilgisayarımı açıp bir Amerikan dizisi izlediğimde bana faşizan entelektüel veyahut bir şekilde tepeden bakışlar fırlatıldığında tilt olurum. Kendimi zanneden değil, tanıyanımdır. Bazen bir konuda bana yakın bir başkası benle ilgili doğru olan şeyleri söylediğinde, ben o gerçekliği henüz fark etmemişsem, kabullenmem. Sinir ederim. Bunun için sevdiklerimden buradan özür dilerim. Ama içime sindirmeden bir şeye 'He' dersem, sonuna vardıramam. Aklım başka yerdeyse, orada kalır. Herkes bağlanmaktan korkarken; benim geceleri yalnız yatağında yatan bedenimin içinde, iplik iplik bir o yana, bir bu yana bağları olan bir kalp atar. Özler durur. 

The Thinkerbell